18 Şubat 2010 Perşembe

IKER CASILLAS & SARA CARBONERO


Yeni yılın ilk aşkı Real Madrid'den çıktı. Biri, bana göre dünyanın en iyi kalecisi. Diğeri, sadece İspanya'nın değil, Avrupa'nın da en güzel ve en gözde spor yüzü. Önce Güney Afrika'daki Konfederasyon Kupası'nda tanışmışlar. Iker, Sara'yı görür görmez etkilenmiş ancak o dönem Ana Isabel'le birlikte olduğu için belli edememiş. Ancak ilişkisi bitince Sara'ya önce çiçek göndermiş. Telefon konuşmaları, mesajlaşmalar derken ilk buluşma geçen hafta Real Madrid'in Espanyol'u yendiği maç sonrası gerçekleşmiş. Takım arkadaşlarıyla Pacha adlı kulüpte kutlama yapan Casillas'ın yanında Sara da varmış. Sevgililer gününü de başbaşa geçiren çift böylece yeni bir ilişkiye başlamışlar.

MADE IN NORWAY


Uefa'nın son iki sezondur kuzeyli hakemlere olan hayranlığı dikkat çekiyor. Çok değil, daha sezon başında Fransa-İrlanda maçında Henry'nin eliyle yaptığı asisti görmeyen Hansson, adeta ödüllendirilerek Şampiyonlar Ligi'nde maç almış ve Beşiktaş-CSKA Moskova karşılaşmasında görev yapmıştı. Aynı Hansson bu kez Porto-Arsenal maçında karşımıza çıktı. Konuya Hansson'la girdik ama asıl mevzu Norveçli hakem Tom Henning Ovrebo. Maşallahı var, görev yaptığı her maçın önüne ya kendisi ya da yardımcıları geçiyor. Avrupa şampiyonasında Luca Toni'nin attığı nizami gol ofsayt gerekçesiyle verilmezken, sahada O vardı. Aynı maçta Romanya'ya verilen ve Mutu'nun kaçırdığı penaltı tartışmalarını da unutmamak lazım. Geçen sezon Chelsea-Barcelona yarı finali hala hafızalarda. Chelseali futbolcuların son düdükle çıldırması, Drogba ve Bosingwa'nın aldığı cezalar boşuna değildi. Tıpkı, 2010 Dünya Kupası elemelerinde Yunanistan lehine verdiği penaltıdan sonra Letonya'nın teknik direktörü Starkovs'un isyanının boşuna olmadığı gibi.

Ovrebo'nun düdük çaldığı son maç, yine oynanan futbolla değil, hakem kararlarıyla manşetleri süsledi. Bayern Münich-Fiorentina maçı kağıt üstünde herkese kolay gelse de, İtalyan ekibin grupta gösterdiği performans aslında hiç de ne kadar çetin ceviz olacağını belgeler gibiydi. Ovrebo, yönetimiyle her iki tarafı da şaşkına çevirdi. Golle biten pozisyonu penaltıya çevirmesi skandal. 89'da Klose'den gelen golün verilmesi ise kelimelerle tarif edilmeyecek kadar vahim bir hata. Üstelik aynı yardımcı hakem Fiorentina'nın eksik kalmasına neden olmuşken, en az 1 metre ofsaytta olan Klose'ye bayrak kaldırmaması mide bulandıracak cinsten. Tribünde maçı izleyen Uefa Başkanı Platini bile gol kararına 'skandal' yorumunu yapmışken, eminim bundan sonra Avrupa sahalarında kendisini göremeyeceğiz. Özellikle takip edeceğim. Golün direkt sorumluluğunu Ovrebo'ya yüklemek haksızlık olur ama geçmişteki hatalı maçlarında dinlendirilmeyen Norveçli hakemin de bu kez paçayı kurtaracağını sanmıyorum. Bu arada şunu da sormadan edemiyorum. Görüyoruz ki Uefa, hakem nasıl ve ne kadar hata yaparsa yapsın herşeyi bir kalemde silmiyor. Bizde ise üç büyüklerden birine yanlışlıkla penaltı veren ya da vermeyen hakemler haftalarca hatta neredeyse 1 sezon boyunca o takımın maçında görevlendirilmiyor. Uefa'nın yaptığı mı doğru yoksa bizim ki mi?

2 Şubat 2010 Salı

TOHUMUNDA SIKINTI VAR!


İngiltere'nin gündemi belli. Terry'nin eşi Toni'yi, Chelsea ve milli takımdan arkadaşı Bridge'in eski kız arkadaşı Vanessa Perroncel ile aldatması. 4 ay boyunca haftada iki kez birlikte olmuşlar. Bununla da kalmayıp Vanessa, Terry'den hamile kalmış ve kürtaj yaptırmış. Olay medyaya yansıyınca Toni, boşanmayı kafasına koydu ve 3 yaşındaki ikizlerini yanına alarak Dubai'ye gitti. Dubai'nin çift için yeri ayrı. Terry eşiyle 1998'den beri tanışıyor. Evlilik teklifini 2003'de orda yapmıştı ve evlendikten sonra 2008 yılında balayına gitmişlerdi. Fırsat bu fırsat diyen Terry, eşinden özür dilemek için sevgililer gününde Dubai'de Toni'nin yanında olmayı ve Londra'ya beraber dönmeyi hayal ediyor. Bunun için 13 Şubat'ta kupada oynanacak Cardiff maçında forma giymemek için izin bile almış. Toni ikna olur ve kocasını affeder mi bilinmez ama boşanmanın Terry için maliyeti 10 milyon pound civarında olacakmış. Anası mağazalardan eşya çalar, babası uyuşturucu satar, bunlar yetmezmiş gibi kendisinin de skandalların içinde yer alması Terry'nin İngiltere'deki imajını oldukça zedeledi. Özellikle bu olay bardağı taşıran son damla oldu. Sadece eşini aldatması değil, bir de bunu yakın arkadaşının birlikte olduğu biriyle yapması herkesin tepkisini çekti. Her ne kadar görünürde Chelsea'deki takım arkadaşları ve Ancelotti O'na destek verse de, kimbilir kapalı kapılar ardında neler döktürüyorlar. Haksız da değiller tabi. Yaşanan skandal İngiltere milli takım kaptanlığını da riske attı. Federasyon, Capello'nun bu konuyla ilgili kararını daha sonra vereceğini açıkladı. Peki Capello sizce ne düşünüyordur? Kaptanlık Terry'den alınırsa hiç şaşırmam çünkü Capello sıkı bir katolik. Günde iki kere dua ettiğini açıklamıştı bir zamanlar. Asıl önemlisi kürtaja, en az Papa 16. Benediktus kadar karşı.

AŞK ÜÇGENİ TERRY/VANESSA/BRIDGE (2007)

29 Ocak 2010 Cuma

BİTER Mİ BU HASRET?

Yeniden başlangıç yapmanın zamanı çoktan gelmişti... İtiraf etmem gerekir ki, twitter beni biraz kolaycılığa alıştırdı. İşlerin yoğunluğu da burayı ihmal etmemin asıl nedeni tabi ki. Gelen mesajlardan anladım ki, blogu takip edenler hiç de az değil. İlginize teşekkür ederim. Tıpkı eskisi gibi mümkün olduğu kadar sık güncelleyebilmek dileğiyle...

Hafta sonu Real Madrid her sezon olduğu gibi Riazor Stadı'nda yine tarihi bir maça çıkacak. Neden tarihi? Çünkü 1991 yılından bu yana Deportivo La Coruna'yı deplasmanda yenemiyor. Her sezon 'acaba bu kez olur mu' diye bekleyen Real Madrid taraftarı bu kez bir başka umutluydu. Ama Ronaldo'nun kırmızı kart cezalısı olması, Van der Vaart ve Higuain'in sakatlıkları moralleri bozdu. Bir de Deportivo'nun Şampiyonlar Ligi'ni hedeflemesi ve sahasında iyi sonuçlar alması neredeyse umutlarını tüketti. Peki 1991 yılında bu tarihi zafere imza atan Real Madrid'in kadrosunda kimler vardı ? Ona birazdan gelicem ama diğer takımlardan bir kaç hatırlatma da yapmak gerekir. Örneğin Barcelona'nın kalesinde Zubizarreta oynuyordu. Koeman ordaydı. Orta sahanın beyni Bakero vardı. Sonradan yerini Romario'ya kaptıracak olan Laudrup, efsanelerden Stoichkov, Goikoetxea, Salinas, şimdilerde sportif direktörlük yapan Begiristain forma giyiyordu. Guardiola 20 yaşındaydı ve teknik direktör ise tabi ki Cruyff'du... Atletico Madrid'i Aragones çalıştırıyordu. Görevine bu sezon son verilen Abel Resino kaledeydi. Schuster ve Futre'yi de unutmamak lazım. Şu an A.Madrid'in başındaki Quique Flores Valencia'nın savunmasındaydı. Hocası ise Hiddink'ti. Toshack Real Sociedad'ı yönetiyordu. Lacatus Oviedo'nun forvetiydi. Suker ve Zamorano Sevilla'da forma giyerken, Valderrama Valladolid'deydi. Logrones, Real Burgos gibi takımlar ligdeydi. Ya Real Madrid'in kadrosunda kimler vardı ? Kalede Buyo oynuyordu. Savunmada o sezon inanılmazı başaran ve 21 gol atan Hierro ve yanında Sanchis, orta alanda Michel ve Hagi değişmez isimlerdi. Forvette ise 21 yaşındaki Luis Enrique ile Butragueno vardı. Hugo Sanchez ile Prosinecki'yi de unutmamak lazım. Teknik direktör ise ligin ilk yarısında Antic'ti. Ancak Başkan Ramon Mendoza sportif direktörlüğe Leo Beenhakker'i getirince takım 7 puan farkla liderken yollar ayrıldı. Sonra koltuğa Beenhakker oturdu. Ya sezon sonunda ne oldu ? İspanya tarihinin unutulmayan sezonlarından biri yaşandı. Ligin son haftasına lider giren Real Madrid Tenerife ile deplasmanda oynayacaktı. 1 puan geriden takip eden Barcelona ise Athletic Bilbao'yu Nou Camp'ta konuk edecekti. Herşey Real Madrid'in istediği gibi başladı. Önce Hierro attı. Sonra Hagi muhteşem bir frikik golüyle farkı ikiye çıkardı. Yetti mi ? Aşağıdaki video sizi 1991/92 sezonunun son haftasına götürecek. Biraz zorlanarak izleseniz de olan biteni ya ilk kez öğreneceksiniz ya da hatırlayacaksınız... 19 yıl önce Real Madrid'in Hierro, Michel ve Butragueno'nun attığı gollerle 3-0 kazandığı Deportivo maçıyla başladık, bambaşka bir hikaye ile bitiriyoruz...

HİDO VS JACK ARMSTRONG