Hafta sonu şeytan dürttü , tek kupon yaptım. Fazlası sizin başınıza...
31 Ağustos 2009 Pazartesi
30 Ağustos 2009 Pazar
KEZMAN ZENIT'TE
Yaşı 30 , işi 25'de bitti. Chelsea , Atletico Madrid , Fenerbahçe , PSG ve şimdi de Zenit. Son 4 takımda hiçleri oynadı ama hep hatayı başkalarında aradı. Hani biz de neredeyse az çok hak vermeye başlamıştık. Tek forvet oynamaz , yanına biri lazım , aslında çok hırslı , ne güzel pres yapıyor , bir gün kendini bulacak , Kezman her an patlayabilir klişeleriyle milletin ömrünü yedi. 'Paris'te yeniden doğacağım ' dedi , aklımda kalan tek görüntü oyundan çıkarken formasını yere fırlatması ve sonradan kadro dışı kalması. Son 5 senede top oynamadı ama Londra , Madrid , İstanbul ve Paris gibi Avrupa'nın en güzel şehirlerinde kaldı. Buna rağmen mutlu olamadıysa bir başka cennet St. Petersburg da , kendiyle bu kadar kavgalı Kezman'ı kendine getirmeyecektir . Bir sonraki durağı Katar , Dubai veya Arabistan olur. Hatta Gerets yanına alsın bence. Avrupa'dan bir hayır gelmeyeceği ortada. Görünen köy kılavuz istemez.
PAZAR FUTBOL
15.30 Porstmouth - M.City / SPORMAX
16.30 Hertha Berlin - Werder Bremen / TRT 3
17.00 Hibernian - Celtic / FUTBOL SMART
18.00 Aston Villa - Fulham / SPORMAX
18.30 Hamburg - Köln / TRT 3
20.00 Valencia - Sevilla / NTV
20.30 Ç.Rizespor - Boluspor / D SPOR
21.00 Fenerbahçe - Manisaspor / LİG TV
21.00 Trabzonspor - Bursaspor / SPORMAX
22.00 Marsilya - Bordeaux / KANAL A
23.00 S.Moskova - R.Kazan / SPORMAX
MAÇ ANALİZİ SADECE 442 DEĞİLDİR
Pennearabiata'da Ali Okancı bir maç nasıl izlenir , izlerken detaylar nasıl yakalanır o kadar güzel anlatmış ki... Kendisinin izniyle paylaşıyorum. Teşekkürler.
Ülkemiz naklen maç yayıncılığı ve spikerliği konusunda Avrupa ülkelerinin birkaç adım gerisinde maalesef. Naklen maç yayıncılığında özellikle Almanlar ve İspanyollar aşmış durumda. Onları İngilizler ve Fransızlar takip ediyor bana göre. Bu ülkelerdeki yönetmenler ellerindeki kameralarla ve önlerindeki düğmelerle tam anlamıyla bir sanat icra ediyorlar. Bunun en güzel örneklerinden birini M.United-Arsenal maçında yaşadık. Karşılaşmayı Arsenal 1-0 önde götürürken ikinci yarıda Giggs'in attığı derin topa savunmanın arkasına sarkan Rooney ve Arsenal kalecisi Almunia birlikte hareketlendi. Ceza sahasında kalenin sol çaprazındaki topa Rooney salise farkıyla Almunia'dan önce dokundu ve yerde kaldı. Dokunduğu top saatte 80-90 km hızla heralde auta çıkmıştı ancak hakem Mike Dean penaltı noktasını gösterdi. Maçın yönetmeni değişik açılardan pozisyonu ekranlara taşıdı. Tekrar gösterimlerde Rooney'nin bana göre kendini yere bıraktığı çok net bir şekilde anlaşılıyordu. Yönetmen de benim ve belki de bu maçı izleyen milyonlarca insan gibi aynı şeyi düşünmüş olacak ki ne yaptı biliyor musunuz? Sanatını konuşturdu. Nasıl mı? Rooney'nin yerde kaldığı pozisyonun tekrarını ekrana getirdikten hemen sonra Arsenal yedek kulübesinde oturan Eduardo'yu yakın çekimde gösterdi. Yönetmen iki görüntüyü arka arkaya getirerek bizlere birşey anlatmaya çalışıyordu. Neyi mi? Haftaiçinde oynanan Arsenal-Celtic şampiyonlar ligi ön eleme maçında Eduardo kendini ceza sahasında yere bırakmış ve hakem penaltı noktasını göstermiş, Arsenal da penaltıdan golü bulmuştu. Maçın ardından Uefa pozisyonun video görüntülerini incelemeye aldı. Eduardo kendini gerçekten yere atmış mı atmamış mı bunu inceliyorlar ve salı günü kararlarını açıklayacaklar. Eğer attığına kanaat getirirlerse Eduardo'ya 2 maç oynamama cezası verilecek ve Arsenal'in 2 şampiyonlar ligi maçında görev yapamayacak. Ada'da bu maç öncesinde 2 gündür bu konu ve Arsene Wenger'in Uefa'ya verecekleri karar öncesi çıkışması gündemi oluşturuyordu. İşte yönetmen sadece 10 saniye içinde bize tüm bunları anlattı. "Etme bulma dünyası" dedi. "Sen yaparsan aynısı senin takımının da başına gelir" dedi. Ama kuşkusuz bu detayı maçı izleyen İngilizler dışında herkesin bilmesine imkan yoktu(Avrupa futbolunu yakından takip edenleri ayrı tutuyorum). İşte o noktada devreye maçı anlatan spiker girecek ve yönetmenin anlatmak istediklerine tercüman olacaktı. Ama nerdeeeee! Belli ki bu maç öncesi Ada'da ne oluyor, ne bitiyor haberi yoktu. İnternetten girip de birkaç gazetenin manşetlerine bakmamıştı. Halbuki dersine çok iyi çalışmış olsa bu detayı kaçırmayacak ve güzel bir bilgiyle bizleri donatacaktı.
Ülkemiz naklen maç yayıncılığı ve spikerliği konusunda Avrupa ülkelerinin birkaç adım gerisinde maalesef. Naklen maç yayıncılığında özellikle Almanlar ve İspanyollar aşmış durumda. Onları İngilizler ve Fransızlar takip ediyor bana göre. Bu ülkelerdeki yönetmenler ellerindeki kameralarla ve önlerindeki düğmelerle tam anlamıyla bir sanat icra ediyorlar. Bunun en güzel örneklerinden birini M.United-Arsenal maçında yaşadık. Karşılaşmayı Arsenal 1-0 önde götürürken ikinci yarıda Giggs'in attığı derin topa savunmanın arkasına sarkan Rooney ve Arsenal kalecisi Almunia birlikte hareketlendi. Ceza sahasında kalenin sol çaprazındaki topa Rooney salise farkıyla Almunia'dan önce dokundu ve yerde kaldı. Dokunduğu top saatte 80-90 km hızla heralde auta çıkmıştı ancak hakem Mike Dean penaltı noktasını gösterdi. Maçın yönetmeni değişik açılardan pozisyonu ekranlara taşıdı. Tekrar gösterimlerde Rooney'nin bana göre kendini yere bıraktığı çok net bir şekilde anlaşılıyordu. Yönetmen de benim ve belki de bu maçı izleyen milyonlarca insan gibi aynı şeyi düşünmüş olacak ki ne yaptı biliyor musunuz? Sanatını konuşturdu. Nasıl mı? Rooney'nin yerde kaldığı pozisyonun tekrarını ekrana getirdikten hemen sonra Arsenal yedek kulübesinde oturan Eduardo'yu yakın çekimde gösterdi. Yönetmen iki görüntüyü arka arkaya getirerek bizlere birşey anlatmaya çalışıyordu. Neyi mi? Haftaiçinde oynanan Arsenal-Celtic şampiyonlar ligi ön eleme maçında Eduardo kendini ceza sahasında yere bırakmış ve hakem penaltı noktasını göstermiş, Arsenal da penaltıdan golü bulmuştu. Maçın ardından Uefa pozisyonun video görüntülerini incelemeye aldı. Eduardo kendini gerçekten yere atmış mı atmamış mı bunu inceliyorlar ve salı günü kararlarını açıklayacaklar. Eğer attığına kanaat getirirlerse Eduardo'ya 2 maç oynamama cezası verilecek ve Arsenal'in 2 şampiyonlar ligi maçında görev yapamayacak. Ada'da bu maç öncesinde 2 gündür bu konu ve Arsene Wenger'in Uefa'ya verecekleri karar öncesi çıkışması gündemi oluşturuyordu. İşte yönetmen sadece 10 saniye içinde bize tüm bunları anlattı. "Etme bulma dünyası" dedi. "Sen yaparsan aynısı senin takımının da başına gelir" dedi. Ama kuşkusuz bu detayı maçı izleyen İngilizler dışında herkesin bilmesine imkan yoktu(Avrupa futbolunu yakından takip edenleri ayrı tutuyorum). İşte o noktada devreye maçı anlatan spiker girecek ve yönetmenin anlatmak istediklerine tercüman olacaktı. Ama nerdeeeee! Belli ki bu maç öncesi Ada'da ne oluyor, ne bitiyor haberi yoktu. İnternetten girip de birkaç gazetenin manşetlerine bakmamıştı. Halbuki dersine çok iyi çalışmış olsa bu detayı kaçırmayacak ve güzel bir bilgiyle bizleri donatacaktı.
29 Ağustos 2009 Cumartesi
CUMARTESİ FUTBOL
14.45 Chelsea - Burnley / SPORMAX
16.30 Schalke - Freiburg / TRT 3
16.30 Mersin İdman Yurdu - Adanaspor / D SPOR
17.00 Bolton - Liverpool / SPORMAX
17.00 Glasgow Rangers - Hamilton / FUTBOL SMART
19.15 Manchester United - Arsenal / SPORMAX
19.30 Bayern Münich - Wolfsburg / TRT 3
20.45 Az Alkmaar - Willem / FUTBOL SMART
21.00 Real Madrid - Deportivo / NTV
22.00 Tottenham - Birmingham / SPORMAX
22.00 Lyon - Nancy / KANAL A
23.00 Real Zaragoza - Tenerife / NTV SPOR
23.15 Naval - Porto / FUTBOL SMART
28 Ağustos 2009 Cuma
TUNCAY ŞANLI
Rıdvan Hoca ' Bundan böyle Tuncay'ın maçlarını izlemeyeceğim ' diyerek acımasız davranmış. Gönül isterdi ki Aston Villa , Everton veya Tottenham'a gitsin. Transferde vasat bir futbolcu için milyon sterlinlerin döndüğü Premier League'de Tuncay'a cazip teklif gelmemesi aslında çok düşündürücü. Liverpool , Arsenal , M.United , Chelsea gibi kulüplerde hemen hemen her milletten futbolcular oynarken ve yıldız demeyeceğiniz isimler kadrolarında yer alırken Türk milli takımının kaptanı Stoke City'nin yolunu tuttu. Gönül Türkiye'ye dönmesini de istemezdi ama ben de içime sindiremiyorum.
ENKE VE DİĞERLERİ
Enke'nin bu halini muhtemelen hatırlamayan yoktur. 2003-2004 sezonunda Fenerbahçe ilk maçında İstanbulspor'a mağlup olmuş ve taraftarı önünde 3 gol yemişti. Daum'un apar topar getirdiği Enke , sadece 13 gün takımda kalabilmiş ve sözleşmesi fesh edilmişti. Fenerbahçe tarihine en az lig maçı oynayan yabancı olarak geçen Enke , daha sonra İspanya 2. liginin yolunu tutarak Tenerife'de forma giymişti. Bir sonraki sezon ülkesine döndü ve Hannover'de oynamaya başladı. Önce yedek bekledi. Sonra birinci kaleci oldu. Harikalar yarattığı Almanya'da yılın kalecisi seçildi. O dönem 2 yaşındaki kızını kaybetti. Bir yandan acıyla yaşamayı öğrenirken , bir yandan da işini yapmaya çalıştı. Taraftarın ve takımın sevgilisi oldu. Kaptan seçildi. Sonra Löw O'nu milli takıma çağırdı. Yine yedek kulübesindeydi. Bir gün şans ona doğdu , 2007'de ilk kez 'A' milli oldu. Ve Andreas Köpke Löw'le beraber aldıkları kararla Almanya Milli Takımı'nın bir numaralı kalecisinin Robert Enke olduğunu açıkladı. Fenerbahçe'den bir maçla gönderilen Enke , Beşiktaş'ta beğenilmeyen ve şimdilerde Marsilya'nın ilk onbirinde sahaya çıkan Cisse , Dünya Kupası kaldıran ve neredeyse tekme tokat kovulan Kleberson , takımda dışlanıp küstürülen ama sonra İngiltere'de gol kralı olan Anelka , üç kuruş maaşı verilmeyip kuş misali yuvadan uçan ama şimdilerde 90 milyon euro bedel biçilen Ribery ve daha niceleri...
O günleri düşünün ve bu futbolcularla ilgili yapılan eleştirileri bir kez daha hatırlayın. Roberto Carlos , Ferrari , Lugano , Bobo , Baros , Nonda , Andre Santos , Kewell , Güiza için söylenenlerle kıyaslanınca ortada hiç bir fark yok. Tıpkı Löw , Del Bosque , Gerets , Aragones , Tigana , Feldkamp , Hiddink , Lucescu örneklerinde olduğu gibi. Peki bunların hepsi mi tukaka yoksa bizde bir sıkıntı mı var ?!
27 Ağustos 2009 Perşembe
OBAMALAR TATİLDE
Adının önünde 'Amerika Başkanı' var ama tatilde senden , benden farkı yok. Yanında takım elbisesini giymiş elini avucunu ovuşturan 50 kişi veya 20 koruma göremiyorsunuz. Çocukları ve eşiyle birlikte Amerika'nın kuzeydoğusunda Massachusetts eyaletine bağlı Martha's Vineyard adasında bir haftalık tatile gitmiş. Tıpkı Kennedy , Clinton ve Bush gibi...
26 Ağustos 2009 Çarşamba
GREEN STREET HOOLIGANS
2005'in Nisan ayından sonra ilk kez karşı karşıya geldi West Ham United ve Millwall. Green Street Hooligans filmi bu rekabeti tüm ayrıntılarıyla anlatıyor aslında. Futbolun sadece oyun olmadığı gerçeği bu derbide bir kez daha gözler önüne serildi. Maç Upton Park'taydı. Tribünlerde 35000 kişi. Bunun 3000'i Wilwall taraftarı. Derbide yaşananlar videoda. West Ham'ın her golünden sonra sahaya girenler yüzünden maç sürekli durdu. Dışarda ise maç oynanırken olaylar vardı. 44 yaşında bir taraftar bıçaklandı. Olayların içinde yer alan biri '' 30 yıldır böyle bir şey görmedim '' diyor.
24 Ağustos 2009 Pazartesi
CALUM DAVENPORT
İki gündür İngiltere'de bir futbolcunun hayatı konuşuluyor. West Ham United'lı savunma oyuncusu Calum Davenport artık futbol oynayamayacak. Kendisi 26 yaşında. Takımda forma şansı bulamıyordu. Bir kaç yıldır olduğu gibi yine kiralanması bekleniyordu. Zola'yla arası hiç iyi olmadı. Hatta bir maç öncesinde soyunma odasında karşılıklı küfürleşmişlerdi. Kempston'da sabahın 5'inde , 49 yaşındaki annesiyle beraber yaşadığı evde 19 ve 25 yaşında iki kişi tarafından saldırıya uğradı. Davenport bacaklarından defalarca bıçaklandı. Annesinin durumu iyiydi ama aşırı kan kaybı nedeniyle İngiliz futbolcunun hayati tehlikesi vardı. Yoğun çabalarla doktorlar hayatta kalmasını sağladı . Fakat şimdi sol bacağını kaybedebilir. Umutla herkes doktorlardan gelecek sevindirici haberi bekliyor. Saldırganlar yakalandı. Sadece geçen hafta aynı yerde 5 bıçaklı saldırı daha olmuşken polisin gerekli önlemleri almaması da tartışılan bir başka konu.
LESCOTT ERDİ MURADINA
22 Ağustos 2009 Cumartesi
SERIE A BAŞLADI MI ?
İş lafa geldiğinde üstümüze yok. Hala dünyanın en ateşli seyircisi geyiğini dinliyoruz , okuyoruz. Bir tek derbilerde stadlar dolarken şimdi onu da zar zor beceriyoruz. İki derbi gördü Olimpiyat Stadı. Biri dünyanın en büyük !!! derbisi. İkisinde de 20 binin üstüne çıkmadı. Seyirci ortalaması yerlerde sürünüyor. Hani deseniz millet evinde maç seyrediyor. O da yok ! 80 milyonluk ülkede 650 bin Lig Tv üyeliği var. Ratingler deseniz takımlar 4-3-3 , 4-4-2 oynamış kimsenin umrunda değil. Maçta çok gol olduysa özet görüntüler anca ilk 5'in içine girer. Şampiyonlar Ligi maçları bile dizilerin altında ezilirken , gerisi fasa fiso zaten . Ülkede toplam gazete satışı 5 milyon. Avrupa'da bir ülkenin spor gazetelerinin satışıyla aynı. Bizdeki rakam 600 bin civarı. Geçen halkla röportaj yaptırdım , Nevin Yanıt'ı sorduk. İstanbul'un elit kesimi diye söz edilen Etiler ve Arnavutköy'de. Bilen 1 kişi. O da , öncesinde Usain Bolt soruldu diye tahmin yürütüp cevap verdi. Bu konu nerden çıktı dediğinizi duyar gibiyim. İki sene önce İtalya ligi iki ayrı kanalda yayınlanıyordu ülkemizde. Kanal 24 ve Ntvspor'da izleniyordu maçlar. Geçen sezon Ntvspor'dan yayınladık. Bugün lig başladı. Ve ülkemde Serie A maçları şimdilik izlenemiyor. Madem spor kanalısınız niye almıyorsunuz diye gayet basit bir soru gelecektir devamında. Ama soru basit de sorun o kadar basit mi ? Üzerine sayfalarca yazılacak bir tez konusu aslında mevzu. Ama yukarda kısaca verdim cevabı !
20 Ağustos 2009 Perşembe
SERIE A 2009/10
Serie A sezona sancılı başlıyor. Kaka ve Ibrahimovic gibi iki markanın ülkeyi terk etmesi , mevcut yıldızların hem yaşlanması hem de bazılarının formsuzluğu , Eto'o , Diego , Huntelaar gibi oyuncuların futbolseverleri fazla heyecanlandırmaması , 4 senedir şampiyon olan Inter'in yine favori gösterilmesi , Milan'ın hazırlık maçlarında aldığı sonuçlar ve transferde sessiz kalması bu sancının başlıca sebepleri. Ülkede futbola olan ilginin azalması , tribünlerin her sezon biraz daha boşalmasını saymıyorum bile. Oldukça güçlenen Juventus , yerinde sayan Roma , transferleriyle umutlandıran Napoli , her yıl üst sıralara oynayan Fiorentina , eski günlerini arayan Lazio , saman alevi gibi parlayıp sonra sönen Udinese , taraftarına hayran olduğum Genoa ligin ratingini arttırabilecekler mi bakalım. Ama ne olursa olsun sözünü ettiğimiz lig Serie A. Yine izlenecek yine dikkat çekecektir. Hazır aklıma gelmişken fikstürün azizliğinden de söz etmek lazım. Derbi ve büyük maçların sadece 4-5 hafta içine toplanması bence olumlu değil. Keşke 2-3 haftada bir dev maç izleyebilseydik. Takımlara gelince ; ben de herkes gibi ligin Inter ve Juventus arasında geçeceğini düşünüyorum. Polemik hastası Mourinho , Leonardo ve Ferrara ile medya üzerinden savaşmak istese de iki teknik adamın yapıları gereği pek karşılık bulamayacaktır. Bu yüzden bel altına vurup Fiat'ın genç varisi John Elkann ve Galliani'ye sataşırsa ortalık şenlenebilir. Lippi bile sezon başlamadan sahne almaya başladı zaten. Inter , Juventus , Milan ve Roma'yı çoğunlukla biliyoruz. Hepsi olmasa da bir kaç takıma yer ayırmak istiyorum.
Napoli : Milli takımda beklentileri boşa çıkartan Donadoni'nin elinde önemli bir kadro var. Transfere 50 milyon euro harcandı. De Sanctis güvenilir. Cannavaro'nun yanına Campagnaro geldi. Atalanta'da yeniden doğan Cigarini orta sahaya güç verir. En iyi transfer Quagliarella. Hücumda Hamsik ve Lavezzi ile uyum sağlayacaktır. Kadro kalitesi 5 üzerinden 4 yıldız. Şampiyonlar Ligi'ni zorlar.
Sampdoria : Del Neri'yi alarak rakiplerine oranla sezona 1-0 önde başladılar. Chievo'da patlamış , Porto ve Roma'da ışığı sönmüştü. Atalanta'da uykudan uyandı. Cassano ve Pazzini'nin takımda kalması önemli. Kiralanan Zauri banko oynar. Napoli'den gelen Mannini fayda sağlar. Kadro kalitesi 5 üzerinden 2 yıldız. Hoca farkıyla Uefa'yı zorlar.
Palermo : Ballardini ile evinde kazanmaya alışmış bir Palermo vardı. Hücum futbolunu benimseyen , zevk veren , gollü maçlar oynayan ancak bu başarısını deplasmana yansıtamayan Palermo , kontrollü oyunu tercih eden Zenga ile nasıl bir kimliğe bürünecek merak ediyorum. Tabi Palermo'nun ezeli rakibi Catania'yı çalıştıran Zenga'yı alması da ayrı bir konu. Kalede Genoalı Rubinho , Amelia ile takas oldu. Miccoli'nin forvette yeri sağlam. Huracan'dan alınan 20'lik Javier Pastore'den beklentiler büyük. Yeni bir Lavezzi veya Zarate neden olmasın. Diğer Arjantinli Bertolo kapalı kutu. Steaua Bükres'ten gelen Goian tecrübesi ve kalitesiyle savunmayı toparlayıp sezonun en iyi transferlerinden biri olabilir. Kadro kalitesi 5 üzerinden 2 yıldız. Orta sıralara oynar.
Lazio : En önemli transferi Ballardini. İtalya'da çok beğendiğim hocalardan biri. Inter'den gelen Cruz kendini göstermek istese de takımın bankosu olur mu şüpheliyim. Sampdoria'ya gitse Del Neri Cassano'nun yanına gözü kapalı koyardı. Transferler yedek kulübesine yapıldı. Lazio geçen sezon da iyi bir takımdı. Rocchi ve Zarate yine kilit oyuncular olacak. Görünen o ki Pandev takımda kaldı. Bence çok da iyi oldu. Ledesma , Matuzalem , Brocchi , Siviglia , Lichtsteiner , Kolarov ve tabi ki kaleci Muslera'yı düşündükçe , Lazio taraftarı bu kez geçen sezon ikinci yarı yaşanan çöküşü değil keyif veren futbolu izleyebilir. Kadro kalitesi 5 üzerinden 4 yıldız. Şampiyonlar Ligi'ni zorlar.
Fiorentina : Felipe Melo gitse de Marchionni ve Zanetti'yi alarak az çok moral buldular. Bence yeterli değil. Rakipleri güçlenirken , Fiorentina fazla takviye yapmadı. Geçen sezonki performanslarına ulaşmaları mümkün olmayabilir. Kadro kalitesi 5 üzerinden 3 yıldız. Uefa yarışı içinde olur.
Genoa : Napoli'den sonra merak ettiğim ikinci takım. Milito'nun yeri dolmaz diyenler olsa da aynı fikirde değilim. Genoa forvetlerini yıldız yapmaya alışmış bir takım. Önce Borriello , sonra Milito şimdi sırada Crespo ve çok beğendiğim Palacio var. Valencia'dan gelen Moretti ve Zaragoza'lı Zapater az adamlar değil. Gasperini içerde dışarda kazanmayı düşünen bir hoca . Takımın iskeleti baştan sona değişti. Yeni oluşum zorluklar yaşatabilir. Hücum gücü çok yüksek ama savunma yeterli değil. Kadro kalitesi 5 üzerinden 3 yıldız. Şampiyonlar Ligi mücadelesi yapar.
19 Ağustos 2009 Çarşamba
FENERBAHÇE-SİVASSPOR
Aslında bu yazıyı dün sizlerle paylaşmam gerekiyordu. Hafta başı olması ve işlerin yoğunluğu nedeniyle bugüne sarktı. Bu yüzden özür diliyorum...
Pazar akşamı Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda Fenerbahçe - Sivasspor maçını izledim. Vaktim oldukça üç büyüklerin maçlarını yerinde takip etmeye çalışırım. Herşey tv'de gördüğümüz gibi değil aslında. Bir çok ayrıntıyı yakalayabiliyorsunuz. Öncelikle tribünlerin dolması bir futbolsever olarak beni çok mutlu etti. Kale arkasının 55 tl olduğu bir maçta 40 bini aşkın taraftar vardı. Ancak sadece dolması yetmiyor tabi ki. Fenerbahçe stadında geçen seneden beri yaşanan bir sıkıntı var. Tribünler arası iletişim kesinlikle yok. Maç başlarken veya gol olduğunda toplu tezahurat duyabilirsiniz. Geride kalan dakikalarda 50-60 kişilik 3-4 ayrı grup kendi halinde şarkılar söylüyor. Stadın her yerinden ayrı ayrı sesler gelmesi , 40 bin kişinin neredeyse tamamının susması bence çözülmesi gereken bir durum. Maça gelince Sivasspor Ersen Martin'in kafasına , Kamanan'ın hızına bel bağlamış. Tıpkı Anderlecht ve Trabzonspor maçlarında olduğu gibi. Kolay değil aslında , kale hariç her mevkide yeni oyuncular görev yapıyor. Eski günlere dönmeleri zaman alabilir ve bu da trenin kaçmasına neden olabilir. Bu seneki transfer politikasıyla Bülent Uygun kesinlikle kumar oynadı ve bence şimdiden kaybetti. Fenerbahçe ilk yarıda sahada sadece formasıyla vardı. Tıpkı Daum'un ikinci şampiyonluğundaki gibi Alex olmayınca takım şaşkınlık yaşadı. Hatırlayın Brezilyalı bir kaç maç sakatlığı nedeniyle oynamamış ve tüm eleştiriler kaleye bile zor giden , ağır oynayan , pozisyon bulamayan Fenerbahçe'nin üstünde yoğunlaşmıştı. İkinci yarı hem Emre hem de Gökhan 5 yıldızlık oynayarak takımı ateşledi. Fenerbahçe'de bu maçta dikkatimi çeken noktalar şunlar :
1 - Savunma çok iyi alan daraltıyor. Orta sahanın yükü azalıyor. Mesafeler azalıyor.
2 - Bence Alex olmadığı zaman Semih-Güiza beraber oynamalı. Özellikle iç sahada bu şart !
3 - Cristian topsuz alanda çok başarılı. Enerjisiyle 90 dakika pres yapıyor. Orta sahada Emre'yle uyumu çok iyi. Top nerdeyse oraya koşuyor. Çok yan pas yapıyor diye eleştiriliyor da Yaya Toure , Xavi , Iniesta arasında kaç tane kısa pas yapıldığını bu insanlar sayıyor mu acaba !
4 - Önder Lugano'nun gelişiyle pabucun pahalı olduğunu anlamış. Çok arzulu ve çalışkan. Formayı Bilica'ya kaptırmaya niyeti yok. Kontenjan avantajıyla şimdilik bir adım önde.
5 - Kazım takımın gizli lideri gibi. Su molasında , sakatlıkta , devre arasında Daum sürekli O'nunla konuşuyor. Belli ki kafası rahat. Üzerinde baskı yok. Ancak bu rahatlık bazen başına işler açabilir. Kendini gösterme gayreti gereksiz toplar kaybettiriyor. Ancak dikkatimi çeken nokta Gökhan'ın bölgesine eskisine oranla daha fazla destek vermesi. Yerini başkasına kaptırması şimdilik zor gibi.
6 - Güiza her zamanki gibi takımın en çok koşan oyuncularından. Bunun bir çoğu boş alana yapılan koşular. Stoperini alıp sürüklüyor. İşte o an sahada olması gereken adam aslında Semih. Çünkü Deivid hem formsuz hem de Alex'in görevini yapması mümkün değil. Derbileri bir kenara koyarsak Alex , Semih , Güiza beraber oynarsa Kadıköy'de Fenerbahçe'nin puan kaybedeceğini hiç sanmıyorum.
7 - Andre Santos 'futbolcuyum' diye bas bas bağırıyor. Bunu sadece attığı gole ya da girdiği pozisyonlara bakarak söylemiyorum. Konfederasyon Kupası'nda da herkesin dikkatini çekmişti. 2010'da sol kanat O'na teslim edilirse kimse şaşırmasın. Uğur Boral çok dışarda kalıyordu , Santos da çok içeri kaçıyormuş . Şimdi de bunu ağzına doladı millet.
Sözün özü Fenerbahçe Denizli'de yürüye yürüye , Sivasspor karşısında 30 dakikada maç kazandı. Ligin ilk haftalarında ligin nispeten zayıf takımlarıyla karşılaşmaları büyük avantaj. Lugano'nun gelişiyle savunmanın güçleneceği kesin. Set halinde gol yemeleri kolay olmayacak bana göre. Sıkıntı yok mu peki , tabi ki var. Mesela hızlı forvete sahip ve 4-5-1 oynayacak bir takım. Mesela Alex olmadan oyun kurmakta zorlanmaları. Ya da Emre sakatlansa orta sahanın direncinin kırılacak olması. Yedek kulübesi zenginleşti belki ama Daum'un huyu değişti mi biraz şüpheliyim. Skor 4-0 olsa bile 80'de oyuncu değiştiren bir hoca. Rotasyonu hiç sevmiyor. Türkiye'ye dördüncü gelişinde yedekler forma yüzü görecek mi bunu zaman gösterecek. İki küçük not daha vererek konuyu kapatıyorum. 1- Üç büyüklerin en az puan kaybettiği sezonlardan birine şahit olabiliriz. 2- İnönü ve Ali Sami Yen stadlarındaki izlenimlerinden sonra Beşiktaş ve Galatasaray değerlendirmelerimi sizlerle paylaşacağım.
Pazar akşamı Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda Fenerbahçe - Sivasspor maçını izledim. Vaktim oldukça üç büyüklerin maçlarını yerinde takip etmeye çalışırım. Herşey tv'de gördüğümüz gibi değil aslında. Bir çok ayrıntıyı yakalayabiliyorsunuz. Öncelikle tribünlerin dolması bir futbolsever olarak beni çok mutlu etti. Kale arkasının 55 tl olduğu bir maçta 40 bini aşkın taraftar vardı. Ancak sadece dolması yetmiyor tabi ki. Fenerbahçe stadında geçen seneden beri yaşanan bir sıkıntı var. Tribünler arası iletişim kesinlikle yok. Maç başlarken veya gol olduğunda toplu tezahurat duyabilirsiniz. Geride kalan dakikalarda 50-60 kişilik 3-4 ayrı grup kendi halinde şarkılar söylüyor. Stadın her yerinden ayrı ayrı sesler gelmesi , 40 bin kişinin neredeyse tamamının susması bence çözülmesi gereken bir durum. Maça gelince Sivasspor Ersen Martin'in kafasına , Kamanan'ın hızına bel bağlamış. Tıpkı Anderlecht ve Trabzonspor maçlarında olduğu gibi. Kolay değil aslında , kale hariç her mevkide yeni oyuncular görev yapıyor. Eski günlere dönmeleri zaman alabilir ve bu da trenin kaçmasına neden olabilir. Bu seneki transfer politikasıyla Bülent Uygun kesinlikle kumar oynadı ve bence şimdiden kaybetti. Fenerbahçe ilk yarıda sahada sadece formasıyla vardı. Tıpkı Daum'un ikinci şampiyonluğundaki gibi Alex olmayınca takım şaşkınlık yaşadı. Hatırlayın Brezilyalı bir kaç maç sakatlığı nedeniyle oynamamış ve tüm eleştiriler kaleye bile zor giden , ağır oynayan , pozisyon bulamayan Fenerbahçe'nin üstünde yoğunlaşmıştı. İkinci yarı hem Emre hem de Gökhan 5 yıldızlık oynayarak takımı ateşledi. Fenerbahçe'de bu maçta dikkatimi çeken noktalar şunlar :
1 - Savunma çok iyi alan daraltıyor. Orta sahanın yükü azalıyor. Mesafeler azalıyor.
2 - Bence Alex olmadığı zaman Semih-Güiza beraber oynamalı. Özellikle iç sahada bu şart !
3 - Cristian topsuz alanda çok başarılı. Enerjisiyle 90 dakika pres yapıyor. Orta sahada Emre'yle uyumu çok iyi. Top nerdeyse oraya koşuyor. Çok yan pas yapıyor diye eleştiriliyor da Yaya Toure , Xavi , Iniesta arasında kaç tane kısa pas yapıldığını bu insanlar sayıyor mu acaba !
4 - Önder Lugano'nun gelişiyle pabucun pahalı olduğunu anlamış. Çok arzulu ve çalışkan. Formayı Bilica'ya kaptırmaya niyeti yok. Kontenjan avantajıyla şimdilik bir adım önde.
5 - Kazım takımın gizli lideri gibi. Su molasında , sakatlıkta , devre arasında Daum sürekli O'nunla konuşuyor. Belli ki kafası rahat. Üzerinde baskı yok. Ancak bu rahatlık bazen başına işler açabilir. Kendini gösterme gayreti gereksiz toplar kaybettiriyor. Ancak dikkatimi çeken nokta Gökhan'ın bölgesine eskisine oranla daha fazla destek vermesi. Yerini başkasına kaptırması şimdilik zor gibi.
6 - Güiza her zamanki gibi takımın en çok koşan oyuncularından. Bunun bir çoğu boş alana yapılan koşular. Stoperini alıp sürüklüyor. İşte o an sahada olması gereken adam aslında Semih. Çünkü Deivid hem formsuz hem de Alex'in görevini yapması mümkün değil. Derbileri bir kenara koyarsak Alex , Semih , Güiza beraber oynarsa Kadıköy'de Fenerbahçe'nin puan kaybedeceğini hiç sanmıyorum.
7 - Andre Santos 'futbolcuyum' diye bas bas bağırıyor. Bunu sadece attığı gole ya da girdiği pozisyonlara bakarak söylemiyorum. Konfederasyon Kupası'nda da herkesin dikkatini çekmişti. 2010'da sol kanat O'na teslim edilirse kimse şaşırmasın. Uğur Boral çok dışarda kalıyordu , Santos da çok içeri kaçıyormuş . Şimdi de bunu ağzına doladı millet.
Sözün özü Fenerbahçe Denizli'de yürüye yürüye , Sivasspor karşısında 30 dakikada maç kazandı. Ligin ilk haftalarında ligin nispeten zayıf takımlarıyla karşılaşmaları büyük avantaj. Lugano'nun gelişiyle savunmanın güçleneceği kesin. Set halinde gol yemeleri kolay olmayacak bana göre. Sıkıntı yok mu peki , tabi ki var. Mesela hızlı forvete sahip ve 4-5-1 oynayacak bir takım. Mesela Alex olmadan oyun kurmakta zorlanmaları. Ya da Emre sakatlansa orta sahanın direncinin kırılacak olması. Yedek kulübesi zenginleşti belki ama Daum'un huyu değişti mi biraz şüpheliyim. Skor 4-0 olsa bile 80'de oyuncu değiştiren bir hoca. Rotasyonu hiç sevmiyor. Türkiye'ye dördüncü gelişinde yedekler forma yüzü görecek mi bunu zaman gösterecek. İki küçük not daha vererek konuyu kapatıyorum. 1- Üç büyüklerin en az puan kaybettiği sezonlardan birine şahit olabiliriz. 2- İnönü ve Ali Sami Yen stadlarındaki izlenimlerinden sonra Beşiktaş ve Galatasaray değerlendirmelerimi sizlerle paylaşacağım.
18 Ağustos 2009 Salı
ARJEN ROBBEN
Ben de haberi okuyunca Robben gibi '' Yesss !!! '' diye bağırdım :) Marca'nın iddiasına göre Real Madrid'de kaldı. Günün en güzel haberlerinden biri. Şu kadronun içinde O'nu izlemek daha keyifli olacak. Sneijder'in Inter'e gitmesi an meselesi. Van Nistelrooy antrenmanlara yeni başladı. Teklifler geliyor ama kulüpler Hollandalı'nın sağlığından emin değil. Drenthe , Pellegrini'nin sevdiği tipte oyunculardan. Muhtemelen kadroda tutacak.
MODIGLIANI
Uyku girmedi yine gözüme. İzleyeli 2 sene olmuştu. Kapağını açmadığım o kadar film varken yine Amedeo Modigliani'nin dünyasında buldum kendimi. Andy Garcia hayranı olduğum için değil tavsiyem. Sadece müzikleri için bile izlenir. Edith Piaf'ın efsanesi
'' La Vie en rose '' ne güzel yakışmış. Finali Keedie Babb'in olağanüstü yorumladığı '' My reason '' ile yapıyorsunuz. İddia ediyorum roll caption akarken televizyona öylece bakacak , uzaklara bir yerlere dalacaksınız... Bence başarılı bir biyografi ve hakkını veren castingle buram buram aşk kokan bir film.
17 Ağustos 2009 Pazartesi
100 METRE ANALİZ
15 Ağustos 2009 Cumartesi
PREMIER LEAGUE 2009/10
Herkes dört gözle İspanya ligini beklese de Premier League bu sezon daha çetin geçecek gibi. M.United , Ronaldo gidince büyük güç kaybı yaşamayabilir ama rakiplerinin psikolojik açıdan güçlendiği kesin. Yıllardır 4 büyüklerin dışına çıkmayan şampiyonluk yarışının bu sezon da değişeceğini sanmıyorum. M.City , Aston Villa , Tottenham yine üst sıralarda görebileceğimiz ekipler. City'yi merak ediyorum etmesine de Mark Hughes'ın sezon sonunu getireceğinden pek emin değilim. Arsenal golcüsünü kaybetti. Tüm beklenti Eduardo , Fabregas ve Van Persie'den. Wenger'in baş belası sakatlıklar olmazsa belki maratonun son metrelerinde Gunners'ı da görebiliriz. Chelsea benim şampiyonluk için favorim. Kurulu düzenleri var. Kadro mükemmel ve geniş. Alınan Zhirkov da kaliteli bir oyuncu. Herkes Ancelotti'nin uyumunu merak ediyor ama macera arayıp garip kadrolar ve dizilişlerle karşımıza çıkmayacağını hazırlık maçlarında gördük. Mourinho , Avram Grant ve Hiddink'in mirası devam edecek gibi görünüyor. Dikkat edin Scolari demedim , çünkü takımın ayarını bozan tek kişiydi. Liverpool Xabi Alonso'nun yerini bence dolduramaz. Aquilani iyi niyetli ve istekli. Ancak hem takımda yeni olması hem de fizik gücünün yetersizliği bazılarını hayal kırıklığına uğratabilir. Fenerbahçe'de geçen seneki Emre Belözoğlu'na benzer bir oyuncu görebiliriz sahada. Benitez rotasyon hastalığına bu sezon devam eder mi bilinmez ama kadrosuna takviye kesinlikle gerekli. Keşke kaliteli bir golcü alsalardı. Örneğin Tevez gibi. Torres müthiş bir forvet. Ama bazen kilidi açmakta yetersiz kalıyor. Herkes Messi veya İbrahimovic değil. Son 20 yılın en iyi performans gösteren Liverpool'u bile geçen sezon finishi göremedi. M.United Ronaldo'yu aramaz demek doğru olmaz ama Ferguson bu gidişin pozitif etkilerini takıma kesinlikle yansıtacaktır. Herşeyden önemlisi bazı futbolcular Ronaldo'nun gölgesinde kalmaktan kurtuldu. Sağlam bir Owen bir çok maçın çilingiri olur. Eski günlerine dönmemesi için sebep yok. Tıkır tıkır işleyen bir takımda oynuyor. Rooney üzerine daha fazla sorumluluk alacaktır.
Tuzu , baharatı yerinde yine leziz bir yemek var soframızda. Bu kez ara sıcaklar biraz daha doyurucu olabilir.
14 Ağustos 2009 Cuma
TÜRKİSH KEBAP
Altta Kerry Katona. Kendisi İngiltere'nin ünlü tv yıldızlarından. Üstte Lilly Alen. Tanımayanlar için 'smile' desem yeterli olur heralde. Aksanına hastayım bu arada . İkisinin de ortak tutkusu 'kebap'. Lilly'nin fotosuna dikkatli bakınca anlamamak mümkün değil zaten . Sandalyeden masaya , tuzluktan kürdanlığa , kebap bekleyen müşteriye kadar her şey Türk :) Ve hatta Urfalı.
Yer : Londra
PROBLEM KAFADA !
Bu da İngiltere'nin Batuhan'ı desek yanlış olmaz heralde. Gerçi Bentley 24 yaşında ama yıllar geçse de uslanmıyor bir türlü. Arsenal'da yetişti yetişmesine de Wenger gibi bir hocanın kıymetini bilemedi. Oysa geleceğin Bergkamp'ı diyorlardı O'na. Yetenekli ama futboluyla değil , olaylarıyla gündeme gelmekte üstüne yok. Zaten daha çocukken bahis , at yarışı , kumar dünyasının içinde büyüyerek bugünlerin resmini çizmiş. İki gece önce içkili araba kullanırken 130 bin euroluk Porsche'siyle yol kenarındaki ışığa çarptı. 2005 ,2007 ve 2008 derken bu sene ehliyetine el koyulmazsa rahatlayamazdı zaten. Geçenlerde yanlış park cezası yemişti bir de. Harry Redknapp'in vay haline !
13 Ağustos 2009 Perşembe
12 Ağustos 2009 Çarşamba
MONEY BALL
2008/09 sezonu Şampiyonlar Ligi'nden UEFA'nın elde ettiği gelir 581.8 mil. euro ! Bu paranın 300 mil. eurosunu kulüplere dağıtmış. Fenerbahçe , Galatasaray elendiği için 10 milyon civarı ayak bastı parası almıştı. Diğer gelirlerle bu rakam 11.5 mil. euro oldu . En düşük geliri ise Bate Borisov elde etti. Kazancı 6.2 mil. euro.
Ya zirvedekiler ?
MAN.UNITED : 37.8
BAYERN MÜNİCH : 34.6
BARCELONA : 31
CHELSEA : 30.5
INTER : 28.5
ARSENAL : 26.5
Yani İngiliz kulüplerinin Şampiyonlar Ligi'nden toplam geliri : 117.7
Real Madrid ise havuzdan 20.2 kazanmış. Ancak Deloitte'un son raporlarına göre 365.8 yıllık gelirle dünyada birinci sırada.
GUNNERS
The Killers'ın solisti Brandon Flowers'ın 2 sene önce erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Adını AMMON koymuşlardı ve günlerce tartışılmıştı. Dün bir oğlu daha oldu. Bu kez Arsenal'a olan büyük sevdasını oğlunun adına kazıdı. GUNNERS koydu ismini. Bizde de geçtiğimiz yıllarda biri oğluna FENERBAHÇE , 2-3 ay önce de bir başkası BEŞİKTAŞ ismini koyarak nüfus cüzdanı çıkartmıştı.
11 Ağustos 2009 Salı
UZAKDOĞU PAZARI
Hafta sonu Çin'in başkenti Pekin'de Inter ve Lazio arasında Süper Kupa finali oynandı. İtalya'da 4. kez bu final ülke dışında yapıldı. Peki Real Madrid , Chelsea , Inter , Barcelona , Manchester United gibi dünyaca kulüpler sezon öncesi neden Amerika veya Uzakdoğuyu tercih ediyor ? Cevabı çok kısa ve net. Para ! Ama maddi gelir sadece organizasyonlara katılması için verilen parayla sınırlı değil. Çünkü özellikle Uzakdoğuda futbol pazarı açısından müthiş bir potansiyel var. Madem konuya Inter-Lazio finaliyle başladık bu konuda en çarpıcı örneği Çin'den verelim. Dünyanın en fazla nüfusuna sahip ülkesinde tam 26 milyon kişi futbol oynuyor. Bunların sadece 771.000'i lisanslı ve ülkede 2200 kulüp var. Ama potansiyel olarak İtalya'nın tam 22 katı. Çünkü çizmede yıllar geçtikçe tribün gelirleri ve seyirci ortalamaları düşüyor. Formula 1'i izlemek için para döken italyanlar artık eskisi gibi futbol kulüplerine ek gelirler sağlayamıyorlar. Ülkede 5 milyon futbol oynayan var. Bunun 1,5 milyonu lisanslı. Kulüp sayısı ise 16.000. İngilterede yapılan bir araştırmaya göre Çin nüfusunun %78'i Avrupa liglerini takip ediyor. Bu ilgiden en çok nasibini alanlar İtalyanlar.Futbol sevdalısı olanların %38'i Milan , %22.4'ü Real Madrid , % 21.6'sı ise Manchester United'a sempati duyuyor.Juventus 4 , Inter 5 ve Chelsea 6. sırada yer alıyor. Çin halkı sadece sempati duymakla kalmayıp bu takımların formalarını satın alıyor , özel turlarla kulüpleri ziyaret ediyor ,önemli rakamlar ödeyerek özel tribünlerde maçları izleyebiliyor veya takımın uçağıyla yolculuk yapıyor. Çin Süper Ligi'nin dünya futbolunda pek yeri olmasa da sponsorluk için aynı şeyleri söylemek imkansız. Büyük şirketler futbol pazarından yararlanmak için yüklü rakamları gözden çıkartıyorlar. Örneğin 2004'de Siemens , 2006'da İngiliz Iphox , 2007 ve 2008'de Kingway Brewery şirketleri lige sponsor oldular. Şimdi ise Pirelli 2011 yılına kadar adını Çin Süper Liginin önünde kullanacak. Uzakdoğudaki büyüyen futbol endüstrisine bir örnek de İngiltere'den verelim. 2006 yılında Sheffield United Chengdu Wunio kulübüne sponsor oldu ve adı Chengdu Blades olarak değiştirildi. United , bununla da yetinmeyip Hong Kong Federasyon Kupası'na sponsor olarak , kupanın Sheffield United FA Cup olarak düzenlenmesini sağladı. İşte dünyanın en büyük kulüpleri çarpıcı örneklerde gördüğünüz sebepler yüzünden binlerce kilometre uzağa seyahat ediyor ve binlerce kilometre uzaktaki pazarın içinde kendine en büyük yeri sağlamaya çalışıyor. Bir ufak not daha. Çin'de futbolcuların yıllık geliri 80-250 bin dolar arasında. Federasyon sınır koymuş. 600 bin dolardan fazla kazanamıyorsunuz. Yabancılar için de bu rakam 1 milyon 100 bin dolar. Düşünüyorum da milyon euroları sokağa atan bizim kulüpler Çin'den transfer yapsa , futbola gönül vermiş bu insanların ilgisini Türkiye'ye çekse kötü mü olur ?
9 Ağustos 2009 Pazar
DANIEL JARQUE
2007 yılında Sevilla'lı Antonio Puerta'nın Getafe maçında geçirdiği kalp kriziyle girmişti sezona İspanya. Geçen ay Espanyol'un kaptanlığına getirilen Daniel Jarque'yi otel odasında yakaladı ölüm. Bologna maçı için gittikleri İtalya'da antrenman bitmiş odasına çıkmıştı. Telefonda 8 aylık hamile kız arkadaşıyla konuşuyordu . Ve birden sesi kesildi. Kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Daha 26 yaşındaydı. Çocukluğundan beri forma giydiği kulüp bir yana tüm Barcelona şehri yasta...
8 Ağustos 2009 Cumartesi
İLK KUPA LAZIO'NUN
Inter ideal olmayan sol bek ve stoperle çıktı sahaya. Lazio'da eksik daha fazlaydı. Etoo'yu beğendim. Sadece gol atmakla kalmadı , takımın en iyisiydi. Milito tıpkı Real Zaragoza ve Genoa'da olduğu gibi Inter'i de taşımaya hazır. Bana büyük keyif veriyor. Jose'nin tek ihtiyacı Deco veya aynı kalitede ofansif orta saha oyuncusu.
4-3-1-2'nin tek eksiği o. Yedeklerde Cordoba , Materazzi , Santon var ama Mourinho Chivu'yu stoper , Zanetti'yi sol bek oynattı. Bence Fenerbahçe veya Galatasaray Cordoba'yı yoklamalı. Stankovic iyi niyetli ama eskisi kadar verimli olması zor. Cambiasso her zamanki gibi. Lucio zamanla taraftarın sevgilisi olur. Tribünlere oynamayı seviyor. Motta şimdilik sırıtıyor. Aynı zamanda gereksiz fauller yapıyor.
Lazio cephesine gelince : Maçın yıldızı şüphesiz kaleci Muslera. Harika oynadı. Rocchi süper bir gol attı. Önce kontrol sonra Cesar'ın üstünden aşırtması 90 dakikanın en güzel anıydı. Siviglia savunmada başarılıydı. Lazio iyi sinyal vermedi.Pozisyona girmeden şans golüyle öne geçtiler zaten. Inter 4 hafta sonra zımba gibi olur. Ama transfer şart.
LAZIO : Matuzalem 63' Rocchi 66'
INTER : Eto'o 78'
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)